23 Kasım 2009 Pazartesi

"DEMOKRAT SUBAYLAR BİRLİĞİ" 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ BİLDİRİSİ

TARİH : 23 KASIM 2001 BİLDİRİ NO : 02

DEMOKRASİ BİR YAŞAM BİÇİMİDİR. DEMOKRASİ’NİN BİR YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSENEBİLMESİ EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ETKİNLİĞİNE, BİLİMSELLİĞİNE, ÇAĞDAŞLIĞINA, YAYGINLIĞINA VE BEDELSİZLİĞİNE BAĞLIDIR.

EĞİTİMİN TEMELİNDEKİ AİLE, OKUL VE ÇEVRE ÜÇLÜSÜNÜN UYUMLULUĞU, HEM KENDİ İÇLERİNDE HEM DE BİRBİRLERİYLE BARIŞIKLIKLARI, ALINACAK MESAFELERİ YAKINLAŞTIRMAKTA, AKSİ DURUM İSE UZAKLAŞTIRMAKTADIR.

OKULUN ASLİ TEMSİL UNSURU OLAN ÖĞRETMENLERİMİZİN BİREYSEL ÖZELLİKLERİ, MESLEKİ VE AKADEMİK YETERLİLİKLERİ, MESLEKİ TUTUM VE DAVRANIŞLARI, MESLEKİ GELİŞME TARZLARI ETKİNLİKLERİNİN BELİRLEYİCİ UNSURLARIDIR. ANCAK BÖYLELİKLE ‘FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR, VİCDANI HÜR’ KUŞAKLAR YETİŞTİRİLEBİLİR VE ANCAK BU KUŞAKLAR İLE ‘ÇAĞDAŞ UYGARLIKLAR SEVİYESİ’NİN ÜZERİNE ÇIKILABİLİR.

GEREK BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURULU’NUN 20 KASIM 1959 ‘ÇOCUK HAKLARI BİLDİRİSİ’ VE GEREKSE 10 ARALIK 1948 ‘İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRİSİ’NDE TEMİNAT ALTINA ALINAN EĞİTİM HAKKI VE EĞİTİMİN İLK AŞAMASININ BEDELSİZ OLMASI DAHİ TÜRKİYE GERÇEKLERİNİ DEĞİŞTİRMEMEKTEDİR. ‘SINIFSAL AYIKLAMA VE AYRICALIKLAR İLE SINIFSAL KAYIRMAYA’ DAYALI EĞİTİM SİSTEMİMİZ BİR TÜRLÜ ‘SINIFSAL FARKLILIKLARA BAKILMAKSIZIN İNSANIN OLABİLDİĞİNCE GELİŞMESİNİ SAĞLAYAN, AYRICALIKSIZ, İLERİ VE YARINA, YANİ ÇAĞDAŞLIĞA YÖNELİK’ BİR HALE GETİRİLEMEDİ, KASITLI OLARAK GETİRTİLMEDİ.

1922 YILINDA BURSA ÖĞRETMENLER BİRLİĞİ TOPLANTISINDA ‘MUALLİMLER! ORDULARIMIZIN KAZANDIĞI ZAFERİ SİZİN VE SİZİN ORDULARINIZIN ZAFERİ İÇİN YALNIZ ZEMİN HAZIRLADI. HAKİKİ ZAFERİ SİZ KAZANACAKSINIZ. BEN VE BÜTÜN ARKADAŞLARIM, SARSILMAZ BİR İNANÇLA SİZİ TAKİP EDECEĞİZ; SİZİN KARŞILAŞTIĞINIZ HER ENGELİ KIRACAĞIZ’ DİYEN ATATÜRK BİLE BİR KENARA BIRAKILDI.

ŞİMDİLERDE ÜLKEYİ YÖNETENLER VE İŞBİRLİKÇİLERİ EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ YIKMAK BİR YANA HEMEN HER FIRSATTA EĞİTİMİN ÖNÜNDE ENGEL OLUŞTURMAKTA YARIŞTILAR. BAŞARILI DA OLDULAR.

ARTIK EĞİTİM, İNSANİ BOYUTTAN, İNSAN SEVGİSİNDEN, İNSANLIK İDEALİNE SAYGIDAN UZAKLAŞTIRILDI; TOPLUMSAL AMAÇLARINDAN SAPTIRILDI; DEMOKRATİK VE BİLİMSEL OLMASI GEREKEN İÇERİĞİ TALAN EDİLDİ. EĞİTİM SINIFSAL DENGESİZLİKLERİN KALDIRILMASI YERİNE DENGESİZLİKLERİ ARTTIRDI; KENTLER, BÖLGELER VE HATTA SEMTLER ARASINDAKİ EŞİTSİZLİKLERİ KALDIRMAK YERİNE DERİN UÇURUMLAR YARATIR OLDU. SONUÇTA İSTENEN GERÇEKLEŞTİ VE ÜLKE İŞSİZ, BOŞTA GEZER, DİPLOMALILAR İLE YARI CAHİL UNSURLARIN ARENASINA DÖNÜŞTÜ.

OKULLAR KARAKOL YAPILDI; ÖĞRETMENLER EK İŞ PEŞİNE DÜŞTÜ, ONLARIN İKİNCİL İŞLERİ BİRİNCİL HALE GELDİ; SINIFLAR BOĞULDU, TAŞTI; BEŞ SINIF ‘TEK ÖĞRETMEN’E BAZAN DA ‘HİÇ ÖĞRETMEN’E BIRAKILDI. KÖY BAŞINA 55 ER/ERBAŞ, 2 ASTSUBAY, 1 SUBAY DÜŞERKEN BİR KÖYE BEŞ ÖĞRETMEN HATTA GENELDE BİR KÖYE BİR ÖĞRETMEN ÇOK GÖRÜLDÜ. BÖYLELİKLE İNSAN-I KÂMİL DEĞİL, İNSAN-I REZİL YETİŞTİRME MUTEBER BİR EYLEME DÖNÜŞTÜ.

HER ŞEY ‘TEK TİP’, KISACA İNSANIMIZ BİLE ‘HİÇ TİP’ HALİNE GETİRİLDİ. BUNU TARİHTEKİ EN CANİ DİKTATÖRLER BİLE BAŞARAMAZKEN BU ÜLKE DEMOKRASİ (!) ORTAMINDA BAŞARDI. SONUÇ OLARAK ‘UMUDUN PARLAK ÇEHRESİ’ UMUTSUZLUĞUN, TÜKENMİŞLİĞİN, ÖLÜMÜN SOĞUK BUSESİ OLDU...

TOPLUMSAL DENEYİMLERİMİZİN VE BİLGİ BİRİKİMİMİZİN GELECEK KUŞAKLARA AKTARILMASI; TOPLUMSAL DÜZENİN KURUM VE KURALLARIYLA SÜREKLİLİĞİNİN SAĞLANMASI; YOKSUL KESİMLERE YAŞAMA UMUDUNUN, AZİM VE KARARLILIĞININ AŞILANMASI; İNSANLARIMIZIN HEM TOPLUMSAL HEM DE İÇSEL ÇATIŞMALARINI AZALTMALARI; ÖNCE KENDİLERİ İLE SONRA DA HER TÜRLÜ ÇEVRE İLE BARIŞIK OLMALARI; HAKLARINI SAVUNAN, TALEP EDEN, ALAN BİREY OLMALARI; GÖREV VE SORUMLULUKLARININ BİLİNCİNDE VE DENGELİ OLARAK PEŞİNDE OLMALARI; TOPLUMUMUZDAKİ İÇ HUZURU SAĞLAMASI; BİREYLERİN SUÇA YÖNELİMLERİNİ ENGELLEMESİ; ÇALIŞMA BARIŞINA VE VERİMLİLİĞE KATKILARI; DEMOKRATİK YAŞAM BİÇİMİNİN YILMAZ SAVUNUCUSU FERTLERİNİN YETİŞTİRİLMESİ; BİREYLERİN HEM KENDİLERİNİ, HEM ÇEVRELERİNİ, HEM DE ÜLKE İNSANLARINI MACERALARA SÜRÜKLEMEKTEN KAÇINMALARI; BİREYLERİN KİŞİSEL BENLİKLERİNİ KEŞFETMELERİ İLE BARIŞ ORTAMININ TOPLUM YAŞAMINA YERLEŞMESİNİ SAĞLAMASI; SORAN, SORGULAYAN, TALEP EDEN, VEREN, KAÇMAYAN, PAYLAŞAN, UZLAŞAN, KİTLESEL OLUŞUMLARA KATILAN BİREYLERİN YETİŞTİRİLMESİNİN TEMELİ, EĞİTİM VE ÖĞRETİMDEN GEÇMEKTEDİR.

ANCAK, YETİŞMİŞ, EĞİTİM VE ÖĞRETİM AÇISINDAN DONANMIŞ TOPLUMLAR

· GÜDÜLEMEZ,

· YILDIRILAMAZ,

· ALDATILAMAZ,

· SİNDİRİLEMEZ,

· KULLANILAMAZ,

· YÖNLENDİRİLEMEZ,

· MACERAYA SÜRÜKLENEMEZ,

· KUL, KÖLE HALİNE GETİRİLEMEZ,

· BEYİNSEL OLARAK İĞFAL EDİLEMEZ,

· ÖZGÜRLÜĞÜ VE HAKLARI KISITLANAMAZ,

· TAHAKKÜM ALTINDA İDARE EDİLEMEZLER.

BU DURUM İSE SAHTE VE ŞAHSİYETİNİ ARAR DURUMDAKİ, DEMOKRASİLERİN SONU; HÜSRANI VE YIKILMASI DEMEKTİR.

KORKULAR, TEHDİTLER, ŞANTAJLAR, KAYIRMA VE TALANLAR, SOYGUNLAR, SÖMÜRÜLER, İĞFALLER, HALÜSÜNASYONLAR, SERABLAR ÜZERİNE KURULMUŞ SAHTE DÜZENLER, EĞİTİMLİ TOPLUMLARDA YEŞEREMEZ VE YAŞAYAMAZLAR.

BU NEDENLEDİR Kİ; ÜLKEMİZDE ‘NORM KADRO’ SADECE ‘KİŞİ/ELEMAN’ KAYDIRMALARINDA VE KAYIRMALARINDA UYGULANMAKTA; ÖĞRETMENLERİMİZ SEFALETE MAHKUM EDİLMEKTE; VELİLERİN OKULLARIMIZDA SOYULMALARINA HER TÜRLÜ ORTAM HAZIRLANMAKTA; KURUMLARINDAKİ ÖĞRENCİLERİN, ÖĞRETMENLERİN VE GÖREVLİLERİN YAŞAMSAL ŞARTLARINI SAĞLAMAYA ÇALIŞAN VE BU AMAÇLA VELİLERDEN KATKI TALEP EDEN YÖNETİCİLER YASALAR ARENASINDA PARÇALATILMAKTA; SEKİZ YILLIK KESİNTİSİZ EĞİTİM İÇİN HEMEN HERŞEYDEN YAPILAN KESİNTİLER BUHARLAŞMAKTA, YOK OLMAKTA; EĞİTİM KURUMLARIMIZ, GENELLİKLE VELİLERİN KURTULMAK VE RAHAT ZAMAN GEÇİRMEK İÇİN İTTİRDİKLERİ, OKUL YÖNETİCİLERİNİN YASAL ZORUNLULUKLAR NEDENİYLE ÜST ÜSTE İSTİFLEDİKLERİ, ÖĞRETMENLERİN BAŞINA SARDIRDIKLARI, KONTROL EDİLEMEZ, YÖNLENDİRİLEMEZ, EĞİTİLEMEZ, EVLERİNDEKİ ÇELİŞKİ VE ÇATIŞMALARI OKUL ORTAMINDA KUSMALARININ ÖNÜNE GEÇİLEMEZ ÇOCUK DEPOLARI HALİNE GETİRİLMEKTE; BÜTÜN PEDAGOJİK, SOSYOLOJİK, PSİKOLOJİK GEREKLİLİKLER VE REALİTELER KATLEDİLMEKTE; BAKANLIK, MENFAAT MİLLİYETÇİLERİ, NEMA DİNCİLERİ, SÖMÜRGECİ SOSYAL DEMOKRATLAR, FAŞİST LİBERALLER, SAHTE HALKÇILARININ KISACA MENFAAT VE SOYGUN ÇETELERİNİN ELİNDE YAŞAM MÜCADELESİ VERMEKTEDİR.

GELECEĞİMİZİ EMANET ETTİĞİMİZ EĞİTİMCİLERİMİZ ÜVEY EVLAT, İKİNCİ SINIF MEMUR; GELECEĞİMİZ OLAN PIRIL PIRIL FİDANLARIMIZ DENEK; VELİLERİMİZ DARPHANE; BAKANLIK KALPAZANLAR DURAĞI OLARAK DEĞERLENDİRİLMEKTEDİR.

ÖĞRETMEN EVLERİ SİYASİLERİN ÇİFTLİĞİ VE HATTA KİRLİ İLİŞKİLERİNİN PARAVANI, BÜROKRAT YAKINLARININ MİSAFİRHANESİ, HATIRLI KİŞİLERİN KONAĞI OLURKEN EĞİTİMCİLERİMİZ İÇİN BİR ÇİLE VE IZDIRAP YAPISI, KENDİ YERLERİNDE DIŞLANDIKLARI UTANÇ KAPISI DURUMUNU KORUMAKTADIR. HER YIL BANDROL SOYGUNLARI ÖĞRETMENEVLERİ ÜYELİĞİ ADI ALTINDA UYGULANMAKTA VE HATTA ÖĞRETMEN KİMLİK KARTLARI ONLARI SOYMANIN VESİKASI DURUMUNU SÜRDÜRMEKTEDİR.

EĞİTİMCİLER AYNI ZAMANDA SOYGUN VE TALAN ŞEBEKELERİNİN HER FIRSATTA SOYDUKLARI, TACİZ ETTİKLERİ, GASP ETTİKLERİ BİRER ÇARESİZLER TOPLULUĞU DURUMUNDADIRLAR.

TALİM-TERBİYE KURULLARINDA OYNANAN OYUNLAR VE KURULAN TEZGAHLAR, MEZHEPLERİ, ETNİK AYRILIKÇI GÜÇLERİ, İNSANLIK DÜŞMANLARINI, KAN VE GÖZYAŞI TACİRLERİNİ BESLEMEKTEDİR.

TÜM BUNLAR OLURKEN BİZLERİ YÖNETEN VE ÜLKENİN KENDİ İKBAL VE İSTİKBALLERİ İLE İLGİLİ HER İLGİLİ/İLGİSİZ KONULARINA BURUNLARINI SOKAN, AHKAM KESEN, FETVA VEREN, YARGILAYAN, CELLATLIK YAPMAKTAN DAHİ ÇEKİNMEYEN PAŞA ÖZLEMİ İÇİNDEKİ GENERALLERİNDEN HİÇ SES ÇIKMAMAKTA, UMARSIZCA VE HAYASIZCA GÖRMEZLİKTEN GELMEKTEDİRLER.

CUMHURİYETİN İLANINDAN BU YANA BİRKAÇ DÖNEM HARİÇ EĞİTİM, SAĞLIK, ADALET, YATIRIM BÜTÇELERİNİN TOPLAMININ DAHİ GÖLGEDE KALACAĞI BÜTÇELERİ GASPEDEN, SON EKONOMİK KRİZDEN HEMEN İKİ GÜN SONRA KADROSUZLUKTAN EMEKLİ ETMEYİ PLANLADIKLARININ TAZMİNATLARINI HER RÜTBEDE YAKLAŞIK BEŞ KATI ARTTIRAN BU KİŞİLİKSİZLER, TÜM BU OLUMSUZLUKLARIN DA BAŞ SORUMLUSU KONUMUNDADIRLAR.

BU YENİÇERİ GÜRUHUNDAN HESAP SORAMAYAN SEÇİLMİŞLER İSE YARDIM, YATAKLIK SUÇU YANINDA, İŞBİRLİKÇİLİK KONUMLARINI SÜRDÜRMEKTEDİRLER. ÇÜNKÜ DEVLET YAĞMASININ SONUCU OLUŞAN PAYLAŞIMDA, HIRSIZLIĞIN, SİVİL, ASKER, SEÇİLMİŞ, ATANMIŞ AYRIMI YOKTUR. ASLINDA TALAN EDİLEN VE YAĞMALANAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN, TÜRK HALKININ, GELECEK KUŞAKLARIMIZIN REFAHI VE BEKASIDIR.

İŞTE BU GENEL MANZARA ORTAMINDA RİYAKARCA KUTLANAN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNLERİ, BAŞÖĞRETMEN GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN REDDEDİLİŞ, İNKAR EDİLİŞ VE HATTA KATLEDİLİŞ YILDÖNÜMLERİDİR. CUMHURİYETİN ONUNCU YILINDA TUTSAK KALMIŞ ZÜRRİYETSİZ VE KIFAYETSİZ BEYİNLERE EMANET EDİLMİŞ TÜRKİYE YÖNETİMİ, TÜRK HALKI, ARTIK HESAP SORMALI VE KENDİ KADERİNE HAKİM OLMALIDIR. AKSİ TAKTİRDE BU ÜLKE SEVR KOŞULLARINI DAHİ ARAR HALE GELECEKTİR.

DÜNYANIN, HATTA TERÖRİST UNSURLARIN DAHİ ÇAĞ DEĞİŞİMİ YAŞADIĞI; SANAYİ TOPLUMUNDAN BİLGİ TOPLUMUNA YÖNELDİĞİ BU DÖNEMDE ÜLKEMİZ; ŞAHSİ MENFAATLERİNİ, MÜSTEVLİLERİN SİYASİ EMELLERİYLE TEVHİD ETMİŞ İHANET ŞEBEKELERİNİN ELİNDEN KURTARILMALI VE BAŞÖĞRETMEN’İN GÖZYAŞLARI DİNDİRİLMELİDİR.

ÜLKEMİZDE DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK, İNSAN HAKLARI, ÇAĞDAŞLIK, EVRENSELLİK, İNSANCA YAŞAMAK VE YAŞAMI ONURLA SÜRDÜRMEK ÇABA VE DİRENÇLERİNİ, KARARLILIĞINI, AZİM VE İRADESİNİ ORTADAN KALDIRMAYA YÖNELEN BU İHANETLER VE İHANET ŞEBEKELERİ ER YA DA GEÇ BİZLERİ VE BİZLER GİBİLERİNİ ÜNİFORMALI/ÜNİFORMASIZ KARŞILARINDA BULACAKLARDIR.

GÜN, RİYAKARCA VE SAHTEKÂRCA HESAP SORMAYA YELTENEN YÜZSÜZLERİN HESAP VERME GÜNÜDÜR.

GÜN, ÜLKEYİ BU HALE GETİRİP, BEŞİKTEN MEZARA SİYASET VE HÜKÜMRANLIK PEŞİNDE KOŞAN ŞARLATANLARI VE AVANESİNİ, KÖLELERİNİ ÜLKENİN KADERİNDEN SİLME VE KAZIMA GÜNÜDÜR.

BU BİLDİRİMİZİ 11 EYLÜL 2001 GÜN VE 01 NOLU BİLDİRİNİN DEVAMI VE BÜTÜNLEYİCİSİ OLARAK TÜRK KAMUOYUNUN BİLGİLERİNE SAYGILARIMIZLA ARZ EDERİZ.

NOT: hhmemis.blogspot.com’dan alınmıştır.

14 Kasım 2009 Cumartesi

HARBİYE’DEN HER MEZUN OLAN HARBİYELİ DEĞİLDİR

Saygıdeğer Dostlar ve bu blogu izleyenler.

HARBİYELİ olmak demek, sadece HARBİYE mezunu olmak demek değildir.

HARBİYELİ'lik bir VASIFTIR. Harbiye mezunu olmasına rağmen bu vasıfları haiz olmayan nasıl HARBİYELİ olamazsa, Harbiye'den mezun olmmasına rağmen bu vasıfları hazi olan HARBİYELİ olabilir.

Aslında HARBİYELİLİK ile TÜRKLÜK, İNSANLIK VE HATTA MÜSLÜMANLIK komşu kavramlardır. Üstin nitelikler bütünü birini yaratık mı yoksa insan mı olduğunu ortaya koyar.

Bir yaratık "Anti-Emperyalist, Anti-Kapitalist" değilse İNSAN değil sadece YARATIK'tır.

Biri "MASUMUN, MAZLUMUN, HAKLININ VE HAKKIN YANINDA DEĞİLSE" o sadece İNSAN sıfatındaki MAHLUKATTIR.

HARBİYELİ'lik de böyledir.

İnsan olamayan HARBİYELİ olamaz.

TÜRK olmayan HARBİYELİ olamaz.

Adam olmayan da HARBİYELİ olamaz.

İşte sizlere bir HARBİYELİ ÖRNEĞİ.

Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK.

O günümüzdeki ATATÜRK'ün silah arkadaşlarından.

O günümüzdeki Mustafa MUĞLALI'nın yaranlarında.

O KURTULUŞ MÜCADELESİNİ kanlarıyla sulamış, aziz şehitlerimizin hamurunda.

O günümüzün Şems-i TEBRİZİ'si.

Onun bugün yanında olmayan ve kendine HARBİYELİ diyenlere sesleniyorum. Sizlerin savaş kaçkını, Tarık Bin ZİYAD'ın komutancıklarınızdan ne farkınız var?

Tarık Bin ZİYAD onlara dememiş miydi: "Gidin evinize, karınızı etekleri altına saklanın" diye.

Peki siz hala ortada neden çalım satarak dolaşırsınız?

Sizler neden hala Orduevleri'nin lobilerinde höpürdeterek kahve zıkkımlanır durursunuz?

Siz HARBİYELİ misiniz?

Siz ADAM mısınız da oraları İŞGAL edersiniz?

Neredesiniz a yüreksizler, a zavallılar, a korkaklar, a çakallar; neredesiniz?

Neden GEREĞİNİ yaparak Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK'ün yanında yer almazsınız?

Yargı o ve onlar hakkında kararını verecektir. Yargı yanılsa bile TARİH yanılmayacaktır.

Ama siz HARBİYELİLER, o hüküm giyinceye kadar hatta giydikten sonra onun yanında olmanız gerekmez mi?

Adam olun adam! Ondan sonra HARBİYELİ olmaya çalışın.

Süslü ünifırma giymeniz demek ADAM oLmanız, harbiyeli OLMANIZ demek değildir; bu sözlerii unutmayınız.

İşte sizlere HARBİYELİ olduğunuzu ispat etme fırsatı.

Aşağıda Saygıdeğer Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK'ün kaleme aldığı bir AÇIK MEKTUP var. İktidarın başına yazılmış bir AÇIK MEKTUP. Bu mektubu bütün çevrenize dağıtın, insanlara fotokopi çektirerek dağıtın. Ya da gidin evinize eşinizin eteği altına, tam siper saklanın...

"SAHTEKARLIĞI, İHANET VE ZULMÜ GÖRÜP SUSAN DA

SAHTEKARLIĞA, İHANETE, ZULME ORTAKTIR.

KURTULUŞ SAVAŞI

KORKAKLARLA, HAİNLERLE, SAHTEKARLARLA KAZANILMAMIŞTIR".

Avukat Serdar ÖZTÜRK

BAŞBAKAN’A AÇIK MEKTUP

İrtica İle Mücadele Planı adı verilen “Belgedeki sahteciliği, düzmece raporlarla örtmeye çalışanlar” sizi açığa düşürmek istemektedirler.

“ERGENEKON” sürecinde gözaltına alınan ve ardından da tutuklanan Malulen Emekli Gazi Üsteğmen Serdar ÖZTÜRK, Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’a bir “Açık Mektup” gönderdi. Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’a hitaben, tüm kamuoyunun şahadeti ile gönderilen mektup, acilen yanıtlanması gereken iddialarla dolu. Kamuoyunun “Devlet Övünç Madalyası”nı Cumhurbaşkanlığına iade etmesi girişimi ile yakından tanıdığı Gazi Üsteğmen “Açık Mektubu”nda ciddi ithamları gündeme getiriyor.

İşte o mektubun tam metni:

“BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A AÇIK MEKTUP,

Sayın Başbakan,

İstanbul Özel yetkili Cumhuriyet Savcılığına "ıslak imza" içerdiği iddia edilerek gönderilen belge, "Teknolojik İmkanlar" kullanılarak üretilmiş başka bir sahte belgedir. Yeni gönderilen belgenin, önceki fotokopi belgeden tek farkı, teknolojik imkanlarla imzanın renkli hale getirilmiş olmasıdır.

"Islak İmza" içerdiği iddia edilen belgedeki sahteciliği ortaya çıkartmak ise gayet kolaydır. Özel yetkili savcılar tarafından, Adli Tıp Kurumuna bir hafta önce atanan ve GRAFOLOJİ UZMANI olmayan tıp doktorlarına hazırlattırılan ve ısmarlama olduğu açıkça sırıtan bu rapor dahi, suça konu belgedeki sahteciliği örtemez.

Benim Adli Tıp Kurumunda ki raporu düzenleyen şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunmam ve detaylı olarak sahteciliğin nasıl ortaya çıkartılacağını açıklamamdan sonra paniğe kapılan sahte belge üreticileri, ikinci bir ihbar mektubu (E-Mail olarak) göndererek, belge aslının Askeri Savcılık tarafından istenilip, Jandarma Kriminalden "belge sahtedir" şeklinde rapor alınacağını yazarak, kamuoyunu yanıltıcı propagandalarına devam etmektedirler. Bir kısım müellif ise, imzanın sahteliği kanıtlandığında, bu belgenin TSK. ne ait olmadığı, TSK. ne saldırmak için üretilmiş sahte bir belge olduğu gerçeğinin ortaya çıkacağı korkusu ile, imzaya değil içeriğine bakın diye kamuoyunu aldatmaya çalışmaktadır.

Belgedeki sahteciliğin ortaya çıkartılması için, "ıslak imzalı" olduğu iddia edilen, dokümanın bana göre askeri savcılığa gönderilmesine dahi gerek bulunmamaktadır. "O albayı adalete teslim edin" diye çağrı yapan siz sayın başbakan, eğer zerre kadar yüreğiniz var ise, zerre kadar adalete inancınız var ise ve samimiyetle maddi gerçeğin ortaya çıkmasını istiyorsanız; suça konu belge ile ilgili GRAFOLOJİ raporunu, uzmanlığı olmadığı halde düzenleyen ve suç işleyen ATK çalışanlarının hazırladığı düzmece raporu bir yana bırakın, İTÜ. 'nde görevli grafoloji uzmanları, İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsünde görevli GRAFOLOJİ uzmanları ve Adli Tıp Kurumunda görevli, uzman olmadığı halde bu incelemeyi yapan şahıslar dışında, GERÇEK GRAFOLOGLARDAN oluşan, BİR KURULA, savcı Zekeriya ÖZ, askeri savcı ve jandarma kriminal uzmanlarının sadece gözlemci olarak katılımıyla, iddiaya konu belge aslının; altındaki imzanın 12 Haziran 2009 tarihinden sonra ki bir tarihte atılıp atılmadığının mürekkep analizi ile belirlenmesi, ıslak olduğu iddia edilen imzadaki mürekkebin,kartuş/toner mürekkebi olup olmadığının tespit edilerek, belgenin bilgisayarda renkli imzalı olacak şekilde ve sahte olarak hazırlanıp hazırlanmadığının belirlenmesi, imzanın gerçekten Alb. DURSUN ÇİÇEK 'in eli ürünü olup olmadığının belirlenmesi, Alb. Dursun ÇİÇEK' in belgenin düzenlendiği iddia edilen NİSAN 2009 dan, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki görevinden ayrıldığı tarihe kadar imzaladığı tüm belgelerdeki ıslak imzaların mürekkebi ile, sahte hazırlanmış ve ıslak imzalı olduğu iddia edilen belgedeki mürekkebin karşılaştırılması ile uyum olup olmadığının belirlenmesi ve asıl olduğu iddia edilen belge ile, benim ofisimde bulunan fotokopi belgenin bire bir uyumlu olup olmadığının belirlenmesi için gerekli laboratuar incelemelerinin yapılmasını sağlayın.

Bu incelemeleri, tümü ile sivil uzmanlardan oluşan bu kurula yaptırdığınız takdirde dahi, belgenin sahte olduğunu göreceksiniz. Bu incelemeleri yaptırtmayıp gerçeklerden kaçarsanız ve gerçekleri örtmeye çalışırsanız, belgedeki sahtecilik bir şekilde ortaya çıktığında, Siz, iktidarını korumak için sahte belgelere sığınacak kadar acz içine düşmüş bir başbakan ve sahte belgelerle kendi ordusuna saldıran bir hain durumuna düşürüleceksiniz. Açıkça itham ediyorum ki, belgedeki sahteciliği, düzmece raporlarla örtmeye çalışanların sizi düşürmeye çalıştığı konum budur.

Belgedeki sahtekarlık ortaya çıktığı zaman, size tavsiyem, altına Mersedes vererek desteklemenize rağmen, SÜREKLİ SUÇ İŞLEYEREK BİR BATAKLIK YARATMIŞ OLAN SAVCILARIN ARKASINDA DURMAYIN VE ONLARI ADALETE TESLİM EDİN.

06.11.2009

Avukat Serdar ÖZTÜRK”

NOT: Bu yazı hhmemis.blogspot.com adlı BLOG'dan alınmıştır.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Bu Külhanbeyi Nasıl Tanırsınız ? (SİZCE BU DEYYUS KİM?)

Giderken siyasetten girdi komaya
TBMM’yi noter sayardı bu deyyus.
Yemin eder 'DTP' derdi 'PKK’ya
Şehitleri kelle sayardı bu deyyus.

'Ben dahiyim, eşim-dengim az' derdi
İnat için 'zemheri'ye 'yaz' derdi
Kuşa 'kirpi', kurbağaya 'kaz' derdi
İngiliz kölesini bakan yapardı bu deyyus.

Nasipsizdi iman, edep, ahlâktan
Kin sağardı enayiden, ahmaktan
Biraz daha alçak idi alçaktan
Berlusconi zübüğünü dost sayardı bu deyyus.

Tam sapıktı, şer yollara sapardı
Fettoşu görür, ilah diye tapardı
Abdestsiz her yöne secde yapardı
Kıblegâhı dört sayardı bu deyyus.

Türklüğe düşmandı, hep kin güderdi
Yahudiye yaltakçılık ederdi
Hıristiyan ile yola giderdi
Ermeniyi Kürt sayardı bu deyyus.

Görgü şahidiyiz, yalan yok hocam
Tek güzel huyunu bilen yok hocam
Geberip giden var, ölen yok hocam
Doğruluğu dert sayardı bu deyyus


Akıl Karaya Vurdu (syf 38)
Abdürrahim KARAKOÇ
· Eser üzerinde minik güncellemeler yapılmış...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

SİZLERDEN KORKAN SİZİN GİBİ OLSUN !

“ERGENEKON” ADI VERİLEN ŞARLATANLIK DOSYASI, FETTOŞ CEMATİ ADINA DEĞİL DE “TÜRK MİLLETİ ADINA “ KARAR VERECEK BİR MAHKEMEDE ELE ALINMAZSA BU ÜLKEDEN “HUKUK DEVLETİ” DEĞİL “MUZ CUMHURİYETİ” OLARAK SÖZ EDİLEBİLİR
Ülkemizde, her türlü melanete rağmen adalet dağıtmak gibi kutsal bir işle uğraşan hakimlere ne kadar saygı duysak azdır. Hakimlik kutsaldır. Hakimlik “onur” gerektirir. Hakimlik makamları “soyluluk” gerektirir; soysuzlardan, onursuzlardan, sonradan görmelerden oluşursa olan “ERGENEKON” adı verilen şarlatanlık gibi bir süreç söz konusu olur.
“Sap” ile “saman”, “adalet” ile “müritlik”, “yasa” ile şarlatanlık, “onur” ile “kahpelik”, “namus” ile “soysuzluk” birbirine karışmışsa buna YARGILAMA değil İNFAZ” adı verilir.
“ERGENEKON” adı verilen “şarlatanlığı” sürdürenlerin büyük bir çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’na değil ABD’nin kucağındaki ŞEYHLERİ Salya Sümük Efendi’nin TALİMATLARINA bağlıdırlar. Dolayısıyla bu ekipten istenecek TAHLİYE TALEBİ, fahişeye MÜFTÜLÜK makamının uygun görülmesi ile birdir. Aslında pek çok fahişe, bu ekipteki pek çok kişiden daha onurludur.
“HUKUK DEVLET” “DEMOKRASİ” gibi “KİŞİYE ÖZEL” telakkiler ile oluşturulmuş “sahtekarca ” kılıflar altında yürütülen bu süreç bir “HUKUK DEVLETİ”nden daha çok bir MUZ CUMHURİYETİ’ne yakışmaktadır.
Köşe başındaki çakmakçıyı, zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın yatak odasını dahi dinlemeyi başaran FETULLAHIN COPLARI’nın elindeki teçhizat ve donanım, Başbakanlık Makamı’nı işgal eden yaratık ile zevcesinin muhabbetlerini, kapatması çubuk ile oynaşmalarını, kandilli civarı çalı kıpırdatma seanslarını da kaydetmektedir. Çünkü onlar, kendini MEHDİ ilan eden şarlatan Fettoş’a onun bir zamanlar “Ağlayan Şeytan” dediğini unutmamışlardır.
Hatta bu gözü dönmüş COPLAR’ın en büyük zevki NİSAGÜL adlı Çankaya Mantıcısı’nın mutfağını (!) dinlemektir. Orada yaşanan, aslında son yıllarda hiç yaşanamayan üretimi dinleyip kahkahalara boğulmaktadırlar. Üretim olmayınca, sistemi faal tutmak için “taşeron” alet, edevat kullanımı esnasındaki şuh çığlıklar, kasılma ve gevşeme nidaları ile COPLARIN bir kısmı kendilerinden geçmektedirler.
Fetullah’ın Copları ile Cani Apo arasında, Cani Apo ile Fettoş arasında aslında hiçbir fark yoktur. Apo cüppesiz, salya sümüksüz Fettoş; Fettoş ise iktidarsız Apo’dan başkası değildir. Apo, kardeşi Osman’ın karısını yoğunlaşmaya alır, Fettoş ise müridlerinin beyinlerini, yüreklerini, imanlarını, ve inançlarını. Biri insanları silah ile ortadan kaldırır, bir diğeri kaynağı belirsiz parası, pulu, kula kulluk etmeye ahdetmiş kuklaları ile…
“ERGENEKON” adı verilen Şarlatanlık sürecinde HUKUK, ADALET; YARGI; ANAYASA, YASALAR ayaklar altındadır. Tamamı Fettoş’un küçük ya da büyük abdest sonrası taharetlenmesi için kendisine sunulan TUVALET KAĞIDI fonksiyonundadır. Suç aslında müritlerde değil bütün bunları seyreden ve yapılanları demokrasi olarak nitelendiren sözde aydınlardadır.
Bu durumu yaratan ve KİRALIK KATİL dahi denilemeyecek soysuzlara TAYYOŞ’un verdiği GENEL AF garantisi ile bazılarına söz verdiği BÜYÜKELÇİLİK payesi 2010 yılında herkesin konuşacağı hususlar olacaktır. Evet, yanlış duymadınız FETTOŞ COPLARINDAN sonra FETTOŞ CELLATLARINA verilen garanti APO ile yani babaları ile birlikte AF ve BÜYÜKELÇİLİK’tir. Bu nedenledir ki “ERGENEKON”un esas oğlanlarından bazıları çoluk-çocuk İngilizce Kursu almaya başlamışlardır.
“ERGENEKON” süreci ile İTLER salınmış TAŞLAR bağlanmıştır.
Teröristler ve hainlerden oluşanlar kürsüde yer alırken, teröristlere, canilere, hainlere, uşaklara, münafıklara kan kusturanlar SANIK sandalyelerindedirler.
“ERGENEKON” süreci ve türevleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ırzına gözlerimiz önünde geçilmektedir. Kendisine “DEMOKRAT VE AYDIN” diyen GODOŞLAR ise bu tecavüzde namusları ile değil namuslarına yapılan muamele ile ilgilenmekte ve keyf almaktadırlar.
“ERGENEKON” sürecinde açıkta ve gizlide yaşananlar aslında Fettoş ve şürekası ile Tayyoş ve mahdumlarının bilinçaltındaki seksüel dürtüleri ve sapkınlıkları ortaya koymaktadır. Bir zamanlar “bayanlar g-string giymesin, çünkü ipi dübürlerinin tümseğine dokununca tahrik oluyor” diyen deyyusların türevleri bugün iktidarı işgal etmiş durumdadır.
Kendini GLADIO savaşçısı ilan eden TAYYOŞ, İtalya’nın tescilli GLADIO şefi BERLUSCONİ’ye “dostum” demekten çekinmediği gibi mahremini öpmesini de ağzı kulaklarında fiyonk seyretmektedir.
“ERGENEKON” sürecinde yargılamalar TÜRK MİLLETİ ADINA DEĞİL, FETTOŞ CEMAATİ ADINA yapılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte rol alanlar HUKUK adamı değil, en hafif ifade ile TAYYOŞ’un HUKUKU iğfali sürecinde KIYAKÇI pozisyonundadırlar.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları ile binlerce şehit bu ülke FETTOŞ’un haremi, TAYYOŞ’un oyuncağı, APTUŞ’un pazarlık malı olması için HAAK’ka yürümemişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Milleti, Türk Vatanı ve Türk Kardeşleri sonsuza kadar yaşayacaklardır. Bunun için de bizler, pek çoğu tertemiz vatansever, namuslu, dürüst insanlar ve değerler esaretten kurtuluncaya “FETULLAH UŞAKLARI” “TÜRK MİLLETİ ADINA” karar verecek mahkemelerde yargılanıp hüküm giyinceye kadar susmayacağız, elimizden geleni ardımıza koymayacağız, “İDAM CEZASI”nı geri getireceğiz, mahkemelerimize “ŞEHİT-GAZİ EVLATLARI, EŞLERİ, ANA-BABALARI”ndan oluşan jürileri yerleştireceğiz.
Teslim olmayacağız.
Sessiz kalmayacağız.
Hakkımızı, HAKK’ın buyrukları ve rızası çerçevesinde arayacağız.
SOYSUZLARA, bütün insanlığa ibret olacak CEZALAR vereceğiz.
Türk YARGISININ ve ADALETİN ırzına geçilmesine müsaade edenleri de, seyredenleri de, görevlerini ihmal ederek gereğini yapmayanları da AYNI KATEGORİDE “MİLLET” önüne çıkartacağız.
Bu böyle biline…