18 Şubat 2010 Perşembe

HASAN HÜSEYİN MEMİŞ'İN BLOGSPOTUNDAN ÇOK ÖENMLİ BİR YAZI DİZİSİ

DERİN KOMPLO

“ONE MINUTE”, MASON LOCALARINI KAPATABİLECEK Mİ?

DÜZENLİ DÜZENSİZLİK, TELAŞ İÇİNDEKİ YAHUDİLER VE TÜRKİYE (1)

Uzun süreden beri bir araştırma ile uğraşıyordum. 1992 yılının özellikle ikinci yarısında üzerinde çalıştığım bir proje esnasında bana ulaşan bilgileri ve bağlantı noktalarını kullanarak bu çalışmayı sonunda tamamlayabildim. Bu çalışmayı “Açıklama gereğini neden duydum?” Buna net cevabı, yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde alacaksınız.

Bu çalışma “ERGENEKON” adlı süreç ve devamında ortaya çıkan olaylarla çok daha değerli hale geldi.

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın talimatı ile “UFUK ÖTESİ” projesini hazırlarken yararlandığım önemli kaynakların ve araştırmaların güncel hali olan bu çalışma, Merhum ÖZAL’ın ne kadar da haklı ve ileri görüşlü olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı.

Tabiidir ki, Merhum ÖZAL’ın talimatı ile oluşturulan bu projeyi hayata geçirmek mümkün olmadı, olamadı; çünkü, Turgut ÖZAL sinsi ama aynı derecede açık-seçik bir şekilde ortadan kaldırıldı; hem de hiç umulmayacak insanların katkısıyla ve desteğiyle…

DÖNME (KRİPTO) YAHUDİLER VE MASONLAR

Bilmenizi isterim ki ben “Anti Semitizm” peşinde koşanlardan değilim. İsrail’in yaptıklarını bir insan olarak kabul etmem de mümkün değildir. Ancak onların “devlet” ve “derin devlet” olarak planladıklarına, gerçekleştirdiklerine bir tek şey söyleyemem; çünkü onlar kendilerince “var olma” savaşını böyle yürütüyorlar. “Var olmak” için “yok etmek”ten, hem de “kökünü kazırcasına” yok etmekten çekinmiyorlar. Yaptıklarını “insanlık suçu” olarak nitelendiriyorum. Bu nedenle de İsrail’in kurulduğundan bu güne kadar İsrail Devlet Yönetimi’nde yer alan her kim varsa “siyasetçi-bürokrat-asker” tamamının Türkiye Cumhuriyeti Devleti Mahkemeleri tarafından “insanlığa karşı katliam ve soykırım suçu işlemekten “gıyaplarında yargılanmaları” gerektiğine inanıyorum. Ama her nedense bu bir türlü olmuyor, olamıyor. Bu durumda da ben onlara değil, onlar hakkında yapmaları gerekeni yapmayanlara kızıyorum; yani bu ülkeyi yönetenlere, yönettiğini iddia edenlere, bu ülkenin yargı mensuplarına, bu ülkenin sivil giysili ve üniformalı bürokratlarına.

Ben, belki de bu devletin istihbarat birimleri, “tadilat nedeniyle” (!) ya da kanlı “belge ishali” olduklarından bu işlere vakit ayıramıyorlardır dedim ve kendimi bu çalışmayı yapmaya adadım.

Şimdi sizlere bu çalışmamın bir bölümünü aktarmak istiyorum.

Yaptığım çalışmayı ve elde ettiğim sonuçları yorumlamayı bundan sonraki yazılarıma bırakacağım.

Ancak çalışmayı sizlere aktarmadan önce bazı hususların aydınlatılmasında da fayda umuyorum.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de “Mason Locaları” faaliyettedirler, hatta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün faaliyetlerini kesinlikle yasakladığı dönemlerde bile varlıklarını gizlice sürdürmüşler, hatta güçlenmişlerdir. Mason Locaları, 1980 yılına kadar çalışmalarında son derece tedbirli hareket etmişler, her an için başlarına bir şeyler gelebileceğini düşünerek adımlarını oldukça ölçülü atmışlardır. Ancak, 1980 yılında ülkemize ve insanlarımıza yaşatılan 12 Eylül Darbesi sonrasında hareketlilikleri ve pervasızlıkları baş döndürücü bir tırmanış göstermiştir; yani 12 Eylül Mason Locaları için “Ab-ı Hayat” olmuştur. Neden? Bu konuyu sizlere ileride mümkün olduğunca ayrıntıları ile açıklayacağım.

Öte yandan, özellikle 1990’lı yılların başından itibaren Mason Locaları’nda ciddi iç gelişmeler de olmuştur. Localar “Milli Masonlar”, “İsrailci Masonlar” olarak ikiye çatlamıştır. Çatlamada gurupların payları değişik de olsa, çatlamanın olması ve bu çatlağın gün geçtikçe büyümesi ciddi sorunlar doğurmuştur. Şimdi sizlerin bu yazıyı okurken “‘Masonlukla’ ‘Millilik’ nasıl bağdaşır?” diye sorduğunuzu hissediyorum. Bu gelişme bilebildiğim ve araştırabildiğim kadarıyla şimdilik sadece Türkiye için söz konusudur. Bunun çok çeşitli nedenleri vardır ama asıl nedenlerini şöylece sıralamak mümkündür;

* 1981 sonrasında Mason Locaları’nda özellikle üst düzey masonlar arasında “İsrail’e Bağlılık” ritüellerinin hakim olmaya başlaması,

* Dış Güvenlik, İç Güvenlik, Adalet, Eğitim, Basın-Yayın, Kültür, Enformatik kesiminde devlet yönetiminin üst kademelerine yükselmenin vazgeçilmez şartının masonluktan geçtiği ülkemizde yaygın bir inanıştır. Ancak, bu beklenti ve hesap ile mason localarına katılanların bir kısmında, “masonluktan” kişisel beklentilerinin yerini, milli menfaatler almaya başlamıştır,

* İsrailci Masonların çalışmalarının açık bir şekilde dış güçler tarafından desteklenmeye başlaması ve Hain Mason-Hain Olmayı Kabul Etmeyen Mason ayrımının localarda keskinleşmesi,

* Masonik yapıda, “masonluktan çıkarma-azletme” kurumunun çok seyrek ve çok özel şartlar altında uygulanması nedeniyle milli masonların localardan uzaklaştırılarak “uykuya yatırılması” sonrası dışarıda bir araya gelerek bilgi ve gözlemlerini birleştirmeye başlamalarıdır.

Türkiye’de yaşanan bu kırılma, özellikle Emperyalist Yahudi Camiası’nı oldukça tedirgin etmiş ve onları başka çözümler üretmeye sürüklemiştir. Peki bu çözüm nedir? Araştırmamızı güncelleştirmenin temelinde yatan neden de bu çözümün ne kadar başarılı olduğunu belirlemektir.

Çözüm, çok basittir.

Bir ülkede kayıtlı-bilinen Yahudi nüfusunun ve nüfuzunun farklı ancak görünmeyen bir yolla arttırılması çabasıdır. Yani, her hangi bir ülkedeki kayıtlı-bilinen Yahudi nüfusundan başka bir de bilinmeyen, gizli Yahudi nüfusunun daha etkin olarak devreye sokulmasıdır.

1990’lı yıllara kadar özellikle Türkiye’de çok özel durumlarda devreye giren bu yapı, 1990’lardan itibaren “topyekün” devreye girmeye başlamışlardır. Esas kırılma yılı ise 1987’dir.

Yaptığım ve tamamladığım çalışmaya benzer ve hatta daha üst çalışmalar eminim ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin pek çok üst kademedeki “Meçhul Askerleri” tarafından da yapılmıştır. Ancak bu çalışmaların onlar tarafından açıklanması mümkün değildir.

Bu arada hemen belirtmeliyim ki bu çalışma “ERGENEKON “ sürecinde sıkça yaşandığı gibi tarafımdan “işportadan” alınmış, ya da malum taşeronlardan şahsıma özel olarak sızdırılmış bir çalışma değildir. Çünkü bu tür konularda “meçhul Askerler” tarafından yapılmış çalışmalar asla “işporta”ya düşmez, düşürülmez. Neden? Çünkü, bu güne kadar “işporta”ya düşen çalışmaları oralara servis edenler, az sonra sizlere sunacağım bu gizli (!) güce bağlı unsurlardır.

DERİN KOMPLO

DÜZENLİ DÜZENSİZLİK, TELAŞ İÇİNDEKİ YAHUDİLER VE TÜRKİYE (2)

DÜNYADAKİ YAHUDİ-DÖNME/KRİPTO YAHUDİ NÜFUSU

Çalışma, dünya üzerindeki bütün devletleri kapsamaktadır. Ancak sizlere bu çalışmanın tamamını önemli ve büyük bir kısmını vereceğim. Bu çalışmada, devletlerdeki sayılabilir, bilinen, kaydı olan Yahudiler; bilinmeyen, kayda girmeyen yani KRİPTO Yahudiler ayrı ayrı belirtilmiştir. Ayrıca Sebataycı-Marrano* (kripto) YAHUDİLER’in bilinen Yahudilere oranı da özellikle verilmiştir. Bu oran, merkezde yer alan YAHUDİLERİN, MİLLİ HEDEFLERİ’ni ortaya koyması açısından çok önemli ve değerlidir. Ki benim sizlere sunacağım liste de bu oranın en yüksek olduğu ülkeden en düşük olduğu ülkeye doğru sıralanmaktadır.

* Marrano: Türkiye ve Türk Devletleri dışında dönme Yahudilere verilen ad.

LİSTENİN ÇARPICI AÇIKLAMALARI

Liste dikkatle incelendiğinde

* Sebataycı-Marrano (kripto-dönme) Yahudilerin Türk Cumhuriyetleri, Hispanik Ülkeler, Karadeniz Havzası, Akdeniz Ülkeleri, Avrasya kısaca stratejik önemi ve değeri olan bölgelerde yoğunlaştıkları görülecektir.

* Liste dikkatle incelendiğinde Merhum Turgut ÖZAL’ın 2023 yılları Türkiye’si için kurgulamaya çalıştığı “Ufuk Ötesi Projesi” ülkelerinin neredeyse tamamında “Sebataycı-Marrano (kripto-dönme) Yahudiler”in yoğun oldukları da ortaya çıkmaktadır.

* 2009 Aralık ayı sonu itibarı ile dünya üzerinde 16.382.987 bilinen, açık Yahudi olduğu, 47.013.654 dönme (kripto), gizli Yahudi bulunduğu da belirlenmiş durumdadır.

* İsrail’deki Yahudilerin doğum oranları oldukça düşük olmasına rağmen diğer ülkelerde bulunan Yahudiler ile özellikle gizli, dönme (kripto) Yahudilerin doğum oranlarının İsrail’deki doğum oranının en az 3 katından fazla olduğu da ortaya çıkan bir başka gerçektir.

* Dünya üzerinde 88 ülkede dönme (kripto) Yahudi nüfusu bilinen ve açık Yahudi nüfusundan fazladır. Haritada bu ülkeler farklı renkle işaretlenmiştir.

* Ülkemiz barındırdığı dönme (kripto) Yahudi açısından, dünyada DÖRDÜNCÜ sıradadır.

DERİN KOMPLO

DÜZENLİ DÜZENSİZLİK, TELAŞ İÇİNDEKİ YAHUDİLER VE TÜRKİYE (3)

LİSTE ÇALIŞMALARININ SONU VE “ÇARPICI BİLGİLER”

Bu süreçte ilk olarak Yüce KATIRCIOĞLU’nun “Suç Duyurusu”nu okudum. Ki Yüce Bey bu suç duyurusunu pek çok makama ilettiğini ifade ediyor, örneğin Danıştay Başkanlığı’na, Ankara C.Başsavcılığı’na, Adalet Bakanlığı’na, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na, TBMM Adalet Kom. Başkanlığı’na, Askeri Yargıtay Başkanlığı’na, Ankara Barosu’na…

Yüce Bey’in bana verdiği dosyayı okudukça için için güldüm aslında ağlanacak halimize. Özellikle medyamızın ne hale geldiğini bir kez daha net olarak gördüm. Neredeyse herkes ve her medya kuruluşu Yüce Bey’den aldığı bilgi ve belgelerle kendilerine “menfaat” sağlamış ve sonra da Yüce Bey’e “Sen de kimdin?” diyebilecek kadar pişkinlik yapmışlar.

Suç duyurusu çok önemli ihbarlarla ve tespitlerle dolu.

İsterseniz bu tespitlerden bazılarını sizlerle paylaşalım:

* Türkiye’de Mason Locaları’nın büyük bir kısmında İsrail’e bağlılığın başladığı o dönüm noktası “Sebataycı Dr.Ş.Ö’in, Türkiye masonlarının Büyük Üstadı seçildiği 1981 yılının Nisan ayı”dır.

* Dr.Ş.Ö. bu planını daha Büyük Üstad seçilmeden önce uygun gördüğü ritüel değişikliklerini bütün masonlarla paylaşmış. 1979 yılında da konuyu Yüce KATIRCIOĞLU’na açmış. Yüce KATIRCIOĞLU bu görüşme sonrasında kendilerine; “Tasarladığınız ritüel değişiklikleri milli güvenliğimize kesinlikle aykırıdır, bundan vazgeçmenizi isterim” görüşünü bildirmiş. Bu cevap üzerine aralarındaki “Biraderlik/beraberlik” bağı tamamen kopmuş ve Türk Mason Localarına tamamen hakim olan Siyonistler Yüce KATIRCIOĞLU’nu “Gizli amaçlarına karşı ve tehlikeli kişiler” listesine almışlar.

* Yüce KATIRCIOĞLU belgelerinde çok çarpıcı bir tespit var ki, bu tespitin bütün kesimler tarafından çok iyi yorumlanması gerekir:

“Unutulmamalıdır ki, bu ölçekte bir komplonun başarılı olabilmesinin ilk şartı, toplumun “komplo olmadığına” inandırılmasıdır.”

* Türkiye’de Siyonizm’e şu ya da bu şekilde destek verenlerin en çarpıcı icraatlarından birinin Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan’ın haklarında verilen ve infazı sürmekte olan “Mahkumiyet kararının” 2004 yılında Yargıtay tarafından bozulması ve serbest kalmaları olduğu KATIRCIOĞLU tarafından ileri sürülen iddiaların belki de en önemlisi.

* Bir zamanlar sadece Anayurt Gazetesi tarafından ciddi şekilde takip edilen, irdelenen, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ.Melih GÖKÇEK’in ev sahipliğinde gerçekleşen “Glocal Forum” toplantısının ihanet boyutlarının ip uçlarını da bu belgeler arasında görmek mümkün. Bir Türk vatandaşı olduğunu ileri sürmesine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından çok değerli bir madalya ile taltif edilmesine rağmen J.K. ile “Glocal Forum” tuzağının üstadı azamı sayılan David KIMCHE’nin aslında J.K. ile kardeş oldukları da çarpıcı tespitlerden bir diğerini oluşturmakta.

* Türk Vatandaşı J.K. ile Dr.David KIMCHE (KIMSCHE-KAMHİ) arasındaki akrabalık bağları o kadar çarpıcı ip uçları taşımakta ki Türk İstihbarat Teşkilatları içinde yer alan “Meçhul Askerler” bu akrabalık ve ihanet bağı arasında çok önemli bir ipucu ele geçirmişler. Bu nedenle Şalom Gazetesi’nin 22 Aralık 1992 günlü sayısında J.K.’nın kardeşi Dr.David KIMCHE (KAMHİ)’nin Tel Aviv’de öldüğü yönünde bir “vefat” ilanı yayınlanmış. Yayınlatanlar “Deyzi-Cako ERPARDO ve Eli-David KOHEN (İstanbul).” Ancak öldüğü ilan edilen ve MOSSAD’ın ikinci adamlığına kadar tırmanmış olan Dr.David KIMCHE 1993 yılında dönemin Başbakanı Tansu ÇİLLER’in İsrail gezisi esnasında ve çok sonraları Haziran 2006’da Ankara’da yapılan “Glocal Forum” toplantısında “hortluyor” ve hatta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın elini sıkıp yan yana oturuyordu.

* KATIRCIOĞLU, belgeler arasında çok çarpıcı bir aktarımda daha bulunuyor; “Abdullah Öcalan’ın bize tesliminin ardından, İsrail’li Amotz Asael’in 26 Şubat 1999 tarihli Jerusalem Post Gazatesi’nde yayınlanan “Orta İsrail; Kürt Herzl” başlıklı yazısından bir alıntı yapıyor;

“Kürt isyanları onlara kendi Theodor Herzl’lerini getirmeli…

Diğer taraftan da Kürt Herzl (Öcalan), Türkiye ve AB’ni işin içine çekerek, bir ateşkesten sonra otonomi ilan edebilir.

Türkiye’ye AB üyeliği verilirken, bu Brüksel’in sürdüreceği diplomasinin ana ayağı olur.

Biz Siyonistler son yüzyıla Türklerin nefret ettiği kimseler olarak girdik. Ama şimdi Kudüs, Ankara ile sıkı müttefik. Aynı durum Kürtler için de söz konusu olabilir.”

· KATIRCIOĞLU, belgelerinde gündemi çok net biçimde sorguluyor ve diyor ki;

“Dört tane Müslüman bir evde toplanıp, yüksek sesle dua etse, bu yargı “Laikliğe aykırı davranıyorlar” diyerek, hemen yakalarına yapışıyor.

Ama, yüzlerce “Sözde Müslüman mason” bir locada toplanıp, Yedi Kollu Yahudi Menorah Şamdan’ı taşıyarak ve Tevrat’tan Ayetler okuyarak ve de Davud Yıldızlı Bayrak açarak (!) Yahudi ayini yaparken,, aynı yargı bu “Derin İhanet”i inatla örtbas ediyor.”

“1993 yılında İncirlik Üssü’nde hiçbir Türk personelin ve hatta komutanın –İncirlik Tesis Komutanı dahil- alınmadığı GİZLİ bir brifingde, brifingi sunan bir Amerikalı subay NATO Başkomutanı Org.John Shalikashvili’nin bir sorusuna şu sevabı vermişti;

“PKK’nın görevi, Kürt devletinin kuruluş süreci boyunca Türkiye’yi bu sürede angaje tutmaktır.”

KATIRCIOĞLU “Suç Duyurusu”na şu ifadeler ile son veriyor;

“Bütün ilgilileri de, hem ahlaki hem de yasal görevlerini cesaretle ve gereğince yapmaya ve öncelikle de mason localarını derhal kapatmaya davet ediyorum”

Peki KATIRCIOĞLU’nun bu talebini kim gerçekleştirecek? Ya da kim gerçekleştirebilir? Bu talebi yerine getirmek bir yana bu suç duyurusuna işlem yapabilmek için öncelikle insanlarda ve görevlilerde “erdem” ve “onur” olması gerekmez mi?

Şimdi içinizden geçen soruyu ben tahmin etmeye çalışayım;

“İsrail-MOSSAD ya da onların taşeronları Yüce KATIRCIOĞLU’nu neden ortadan kaldırmıyorlar?”

Nedenleri pek çok…

DERİN KOMPLO

DÜZENLİ DÜZENSİZLİK, TELAŞ İÇİNDEKİ YAHUDİLER VE TÜRKİYE (4)

Yüce KATIRCIOĞLU neden ortadan kaldırılmıyor?

Siyonizm’in önemli ayakları olan -masonik yapı ile kripto-dönme/gizli/Sebataist Yahudiler- unsurlar bütün dünyada dar boğaza girmişlerdir. Bu durum, bütün dünyanın onları sıkıştırmasından değil, onların uygulamaları ve tasarrufları ile kendilerini sıkıştırmalarından kaynaklanmıştır. Bütün dünyayı kontrol altında tutmayan çalışan Yahudilerin “kriz” yönetimini başaramıyor olması ne kadar da ilginç değil mi? “Kendim ettim, kendim buldum” sözünün net olarak ortaya koyduğu Yahudi stratejisi, artık çıkmaz sokaktadır. Bütün dünya organize olarak bu dinci terör ve zulme karşı hareket edemiyor olsa da, bölgesel ve hatta dar bölge direnişleri bile onları çok zor duruma sokabilmektedir.

Siyonizm adı verilen ve tarihin tespit edebildiği en korkunç ve kanlı dinci teröre karşı bu durumdan mustarip bütün dünyanın birlikte hareket edemiyor olması ne ile açıklanabilir?

İşte Yüce KATIRCIOĞLU’na bir şey yapılamıyor, daha doğrusu ortadan kaldırılamıyor olmasının nedenleri aslında yukarıdaki paragraflarda açıkça ortaya konulmaktadır. Ancak bu açıklamalar konuyu bilenler için son derece açıktır, konuyu bilmeyenler daha doğrusu bilmeleri mümkün olmayanlar, ya da bildiği halede bilmezden gelenler için yukarıdaki açıklamalar anlamsızdır.

Bu durumu son derece basit ipuçları ile açıklamak istersek;

* Türkiye’de Mason Locaları çok büyük bir çalkantı içindedir. Bu nedenle hemen hemen bütün kentlerimizde mason locaları yeni bir yapılanmaya gitmişlerdir. Birinci, ikinci ve üçüncü derece masonlar, yani masonlar arasında sayısal olarak en yüksek değeri ifade eden bu gurup illerimizde en çok bilinen yerlerde toplantılarını sürdürmektedirler. Dördüncü-Yirmidokuzuncu derece arasındaki masonlar ise toplantılarını bir başka yerde sürdürmektedirler. Otuzuncu-Otuzüçüncü derece masonlar ise toplantılarını ve ayinlerini yurt dışında yapmaktadırlar. Bu toplanma bile bu yapının ne kadar büyük bir kaygı içinde olduğunu oraya koymaktadır. Çünkü parça parça localar ya da diğer adıyla zaviyeler, tek başlarına kaldıkları taktirde Türkiye’deki mason localarının çöküşüne kesin gözü ile bakılmaktadır. Böylesi bir ortamda, uykuya yatırılmış, bütün masonik ayak oyunları ile ortadan kaldırılmak istenen bir Yüce KATIRCIOĞLU’nun pek çok siyasi cinayette olduğu gibi suikast sonucu ortadan kaldırılması demek, Türk mason localarındaki millici ya da hain olmayan masonlar ile gayrı milli ya da hain masonları ciddi bir yol ayrımına sürükleyecektir. Bu çözülmenin kısmen olsa da gerçekleşesi demek bütün masonik yapının bir anda deşifre olması anlamındadır.

* 2008 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Dernekler Masası’na Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde bir başvuruda bulunmuş ve bütün mason locaları ile mason zaviyelerinin isimlerini, irtibat adreslerini ve üyelerinin ya da kurucularının listesini istemiştim. Bilgi Edinme Yasası’na aykırı olarak verilen cevap Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ya da İçişleri bakanlığı’nın ve hatta iktidarın da çaresizlik içinde olduğu ortaya konmuştu. Cevap; “İstemiş olduğunuz bilgiler, ilgililerin can ve mal emniyetini tehdit edeceğinden verilmemiştir.” şeklindeydi.

* “Korkunun ecele faydası yok” derler, bunu en kısa sürede Türkiye’deki masonik yapı yaşayacaktır. Büyük masonik ve Sebatayist tasfiye yakındır. Dünyada yaşanan eğilim de budur. Dünyada NÜFUS açısında en çok gizli ya da açık Yahudi-Kripto-dönme Yahudi barındıran ülkeleri sizlere dün sunmuştuk ancak NÜFUZ değerlendirmesini yapmamıştık. Yahudilerin NÜFUZ açısından dünyadaki ülkeleri sıralamaya koyarsak ABD’ni birinci sıraya, FRANSA’yı ikinci sıraya, ülkemizi de ÜÇÜNCÜ sıraya oturtmamız gerekir. Dördüncü sıraya topluluk olarak Türk Cumhuriyetlerini, beşinci sıraya da Hispanikleri yerleştirirsek hata yapmamış oluruz.

* Şimdi buraya kadar yazdıklarımızı özetlersek, Yüce KATIRCIOĞLU’nun bir suikast ile ortadan kaldırılması sadece Türkiye’deki Siyonist yapıyı değil öncelikle Türk Cumhuriyetlerini, ardından da Türk Dünyası’nı çok sıkı bir biçimde izleyen Hispanikleri etkileyecektir. Dolayısıyla Siyonizm Türkiye’de görünürde Yüce KATIRCIOĞLU’nu yaşatmak ancak el altından da “Yanlış Tedavi”(!), “Trafik Kazası”(!), “İntihar”(!), “Gıda Zehirlenmesi” (!), “Doğal Gaz Zehirlenmesi” (!), “Yangın” (!) gibi klasik yöntemlerle yok etmek zorundadır. Ancak, Siyonist yapı, Yüce KATIRCIOĞLU’nun Türk masonik yapısı içindeki millici, hain olmayan masonların bir temsilcisi, “uç beyi” olduğunun farkındadır. Bu nedenle de her ne suretle olursa olsun Yüce KATIRCIOĞLU’nun yaşaması ve mümkünse bir gün “Ben yalan söyledim, iftira attım” demesi/dedirtilmesi onların işine gelebilecek en akılcı yoldur. Peki bu nasıl sağlanabilir? Yüce KATIRCIOĞLU’na karşı uygulanacak bazı özel tekniklerle ve “sağlık”-“tedavi” gibi bahanelerle…

* Yüce KATIRCIOĞLU’nun bugüne kadar yaşadıklarını, bu dizi içinde sizlere ayrıca sunacağız. Ancak bir iki cümle ile özetlersek, Türkiye’deki Siyonist yapı, sağlık ve yargı sistemindeki yandaşları ve tutsakları ile Yüce KATIRCIOĞLU’nun “cezai” ve “kazai” ehliyeti olmadığı intibaını düzmece rapor ve kararları ile ortaya koymuşlardır. Bunun yanında tehdit ve şantajlarla Yüce KATIRCIOĞLU’nun çevresi boşaltılmış, hatta en yakınlarının KATIRCIOĞLU aleyhinde, kendi saflarında yer almaları için ellerinden gelen ne varsa yapmışlardır. Yüce KATIRCIOĞLU’nun bu çabalarını, yazısının başlığı olarak “Sonuçsuz, ama onurlu çaba” ile destek verirmiş gibi görünen bir yazarın aksine ben “Sonuçları görülmeye başlanmış, onurlu ve örnek bir çaba” olarak değerlendiriyorum. Çünkü, aklın yolu birdir. Beni, Yüce KATIRCIOĞLU ile bir araya getiren ve elde ettiklerimizi sizlerle paylaşmaya mecbur eden de “akıl ve vicdan” yoludur. Kısaca, bugün Yüce KATIRCIOĞLU, yarın bir başkası, karşımıza doğrularla, belgelerle ve bilgilerle kim gelirse gelsin bu sayfada onlara da yer verilecektir. Yüce KATIRCIOĞLU benim için, doğruları ifade etmeye ve kamuoyuna doğruları duyurmaya çalışan, yaşamını “doğruları açıklamaya adamış” bir Meçhul Asker’dir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı da bekası da Meçhul Askerler’in varlığına ve yaşatılmalarına bağlıdır.

KAMHİ’NİN KARDEŞİ DR. DAVID KIMCHE VE TÜRKİYE

Yüce KATIRCIOĞLU’nun on yıldan fazla bir süredir yaptığı bu mücadele sonucu ortaya çıkmaya başlayan gerçekler KATIRCIOĞLU’nun haklı ve Siyonistler tarafından da korkulması gereken biri olduğunu ortaya koymaktadır.

Sizlere bundan önceki yazılarımızda Dr. David KIMCHE’nin “sahte” ölüm ilanını sunmuştuk. Ki bu ilanın 23 Aralık 1992 günü Şalom Gazetesi’nde yayınlandığını da ifade etmiştik. Bu Dr. David KIMCHE ile ilgili ilk ipucudur.

İkinci ip ucu ise 28 OCAK 1993 yılında KAMHİ’ye yapılan suikastte (!) gizlidir. Çünkü bu suikast (!) KAMHİ’yi öldürmek için değil, öldürmemekten de öte KAMHİ’yi kurtarmak ve hatta KAMHİ’nin hareket alanını arttırmak amacıyla yapılmıştır. Bu suikast, her zaman olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetimi içine sızmış “kripto” Yahudiler tarafından bilinmekteydi.

Yanlış hatırlamıyorsam Washington Post gazetesi KAMHİ, KIMCHE’nin kardeşliğinden bahsetmişti. Ancak, Washington Post, dünya Siyonist organizasyonunun en ciddi kurumlarından biridir. Peki, neden bu sırrı açıklama gereği duymuştur?

Siyonist gelenek, kendisinin koruyamadıklarını deşifre ederek kendi unsurunun karşı tarafın koruması altına alınmasını sağlar aynı zamanda kendi unsurunun ve/veya kendisinin karşıtlarına “Başına bir şey gelirse sizden biliriz, ona göre…” mesajı verirler.

DERİN KOMPLO

DÜZENLİ DÜZENSİZLİK, TELAŞ İÇİNDEKİ YAHUDİLER VE TÜRKİYE (5)

DR. DAVID KIMCHE, KAMHI KARDEŞLİĞİ

Dr.David KIMCHE’nin, ya da daha güncel ifadesi ile Dr.David KAMHİ’nin nasıl bir yaratık olduğu, Anayurt Gazetesi’nde Glocal Forum’un ardından yayınlanan ve günlerce süren yazıda dile getirilmişti. Unutulmuş olabileceğini düşünerek sizlere o günlerde yazılanlardan bir kısmını tekraren sunuyorum.

“Dünkü yazımızda sizlere sunduğumuz, David KIMCHE’ye ait sözler ile İngiliz gazetecinin bize “SORARMIŞ” gibi yaparak aktardığı hususlar, çok tartışılacağa benzer. Bu yazının yazıldığı ana kadar aldığım mesajlardan bunu anlıyorum.

İsterseniz dün yazdığımız yazıdan David KIMCHE’ye ait sözlerin bir kısmını sizlere yeniden hatırlatalım:

- “Sayın… ben ülkenizi değil, kişiyi kasdettim. ‘Kalemi kırılmışın kalemini yapıştırmak bize düşmez.’ Bizim amacımızın ne olduğunu tam olarak anlatabilsek keşke…”

GLOCAL FORUM’a katılan üç kişi çok önemliydi; David KIMCHE, Uri SAVİR ve İsrail SINGER. Yahudilerin uluslar arası arenada en etkili şahsiyetlerinden üçü. Geçmişte MOSSAD’ın ikinci adamlığını uzun süre yapmış olan David KIMCHE’nin, MOSSAD’dan uzak durması mümkün değildir…

İsrail’in bilinen gizli servisi MOSSAD dışında, İsrail’de başka ad altında kurulmuş “strateji merkezleri” dünya tarafından pek bilinmez. Bu merkezlerin ürettiği stratejiler de başta MOSSAD ve AMAN olmak üzere devletin bütün organları tarafından yerine getirilir. Bu merkezlerin adları, daha doğrusu kod adları sık sık değiştiğinden, dış dünya tarafından bilinmez. Bu merkezler, aynı zamanda DİASPORA YAHUDİLERİ için de STRATEJİ üretirler; DİASPORA YAHUDİLERİ’nin İSRAİL’e her yıl ne kadar KEFALET ödeyeceklerine de karar verirler. İsrail’in Ortadoğu’daki en yüksek rütbeli sivil generali Üzeyir GARİH, bu merkezlerden birinin talimatları dışına çıktığından cezalandırılan MUSEVİLER’den sadece biridir. İşte GLOCAL FORUM; bu merkezlerden biri tarafından kurdurulmuştur ve GLOCAL FORUM’un asli, yani birincil görevi MOSSAD adına dünya üzerinde Sivil Toplum Kuruluşu adı ve görüntüsü altında teşkilatlanmak, istihbarat oluşturmak değildir. Özellikle de Türkiye’de.

Öncelikle şunu hemen belirtmem gerekir ki, bu strateji merkezlerinde çalışan YAHUDİLER’in tamamı, ARİ YAHUDİLER’dir. Bu birimler oluşturulurken de bir başka hususa, çok büyük bir özen gösterilir; ŞAHİNLER ve GÜVERCİNLER’in dengesi.

Peki, GLOCAL FORUM’un, İsrail’deki ilgili strateji merkezi tarafından belirlenmiş görevi nedir?

Batı ve özellikle de ABD hızla yok olmaya doğru gitmektedirler. Bunun öncül işaretleri aslında hepimiz tarafından bilinmektedir. Batı artık, nüfus olarak kendi kendini yenileyememekte, bu nedenle de ülkelerini göçmenlerle ayakta tutmaya çalışmaktadırlar. (Eğer göçmenlerin katkısı olmasa, neredeyse bütün batının nüfus artış hızı (-) eksidir.) Yani, batı nüfus olarak erimektedir. Buna bağlı olarak, batı üretimin de zirvelerine yaklaşmıştır, ancak tüketim gün geçtikçe azalmaktadır. Bu nedenle de doğuya açılmak zorundadırlar. Ancak, ÇİN neredeyse batının üretiminin tamamından fazlasını, tek başına ve daha ucuza üretmektedir. Dolayısıyla da pazarlarda, batının mallarından daha çok tercih edilmektedir. Bu nedenle ABD, ÇİN’in 2006 yılı büyüme değerini yüzde 10’un altında tutabilmek için türlü entrikalar yapmakta, ancak bir türlü başarılı olamamaktadır. Bu gidişatı, projeksiyonları ile 2050-2100 yıllarına kadar araştıran İsrail’deki Strateji Merkezleri, geleceklerinin Ortadoğu, Avrasya, Asya ve Afrika’da olduğunun farkındadırlar. Bu nedenlerle, GLOCAL FORUM’un birincil görevi, İsrail’in geleceğini hazırlamaya yöneliktir.

Şu anda İSRAİL’in Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmesinin sebebi de burada yatmaktadır. İSRAİL, dikkat edilirse şu anda muhatap almak istemedikleri ile savaşmaktadır. Birincisi HAMAS nedeniyle Filistin Hükümeti’ni; ikincisi de HİZBULLAH nedeniyle Lübnan Hükümeti’ni bir kenara bırakmış durumdadır. Ortadoğu’da İSRAİL bir devlet ile değil HAMAS ve HİZBULLAH ile savaşmaktadır. Yani, iki ULUSAL DİRENİŞ MERKEZİ ile. GLOCAL FORUM’un Türkiye’deki derdi de budur; ileride önlerine çıkabilecek bütün ULUSAL DİRENİŞ MERKEZLERİ’ni temizlemek ve kendilerinin Ortadoğu Coğrafyası’nda tutunabilmesini sağlayacak tek ülke olan TÜRKİYE’nin iç yapılanmasında belirleyici olmak.

İsrail’e yaşamı boyunca, hiçbir devletin yaşatamadığı tek yenilgiyi yaşatan HİZBULLAH’ın Türkiye’de, köklenmesini ve sempati kazanmasını, yıllar öncesinden Türkiye’de HİZBULLAH’ın adını kullanarak “Pislik yuvaları” oluşturarak önleyen İSRAİL strateji merkezleri, GLOCAL FORUM ile bu görevlerini daha da ileriye taşımak istemektedirler.

Kısaca, GLOCAL FORUM’un hedefi, bütün Ortadoğu’da olduğu gibi Türkiye’de de ULUSAL DİRENİŞ yuvalanmalarını dağıtmak ve Türkiye’yi içinde üreyebileceği, büyüyebileceği, saklanabileceği bir FOLLUĞA dönüştürmektir. İşte David KIMCHE’nin sözlerinde de bunun izleri vardır.”

Peki Dr.David KIMCHE’nin görüşme trafiğine baktığımızda ise karşımıza hem dünyadan hem de Türkiye’den çok önemli kişiler ve kuruluşlar çıkmaktadır. Sizlerle dikkat çekici olanları paylaşmak isterim. Ben burada Türkiye’den ve dünyadan çok dikkat çekici bağlantıları daha belirgin hale getirmek istemedim ama sizler lütfen her ismi teker teker okuyunuz, karşılaştığınız isimlere inanmakta zorluk çekeceksiniz;

AARON HAROLD (GENERAL), ABRAMS ELLIOTT L., ADMONI NAHUM, AKSHU ABDELKHADIR, ALLEN RICHARD VINCENT, ALLON YIGAL, AMIT MEIR, AMITAY MORRIS J., ANDREAS DWAYNE ORVILLE, ANTI-SOVIET SOCIETY, BAKER A.J. BO (COLONEL), BAKHTIAR TAIMOUR, BARAK EHUD, BAR-AM AVRAHAM, BARRIL PAUL, BARZANI MASUD, BAYARD ROBERT F. (COLONEL), BAZARGAN MEHDI, BAZOFT FARZAD, BEGIN MENACHEM, BEN-BARKA MEHDI, BEN-DAVID RUTH, BEN-ELIEZER BINYAMIN, BEN-ELISSAR ELIYAHU, BEN-GAL YOSEF, BEN-MENASHE ARI, BEN-YAIR SHALTIEL, BLOM-COOPER LOUIS (LORD), BOWEN RUSSELL (CIA PILOT), BRIAN EARL W., BRONFMAN EDGAR MILES, BRYEN STEPHEN DAVID, BRZEZINSKI ZBIGNIEW, BUESO ROSA JOSE A., BUSH GEORGE H.W,. BUTTERWORTH PUBLISHERS, CANNISTRARO VINCENT M., CASEY WILLIAM JOSEPH, CAVE GEORGE W., CHAMORRO FERNANDO (EL NEGRO), CHAMOUN CAMILLE, CHILINGIRIAN KERROPE, CHILLER OZER U., CLARK WILLIAM P., CLEMENT RICHARD E., COHEN ELI BEN SHAUL, COHEN YAAKOV, COPELAND MILES, CUTOLO EDWARD P (COLONEL), DAVIES NICHOLAS, DE GAULLE CHARLES, DENARD BOB, DOGAN AYDIN, DWYER CYNTHIA B., EAGLEBURGER LAWRENCE SIDNEY, EISENBERG SHAUL NEHEMIAH, EITAN RAFAEL (IDF CHIEF OF STAFF), EITAN RAFI (MOSSAD), ELIAV ARYEH, ENDERS RUDY, ESHKOL LEVI, FAKHRIEH KHOSRO, FERRACUTI FRANCO, FOGEL WOLFGANG, FULLER GRAHAM EDMUND, FURMARK ROY M., GABBAY SIMON, GATES ROBERT MICHAEL, GAZIT SHLOMO, GEMAYEL BASHIR, GHORBANIFAR MANUCHER, GIBLI BENJAMIN, GLESER LEO, GOERKE PAUL, GOKCHEK MELIH, GORMAN PAUL F (GENERAL), GREGG DONALD P., GROEBEL JO, GUCCIONE ROBERT CHARLES, GUELL LINDA CATOE, GUR MORDECHAI, HABERAL MEHMED, HAIG ALEXANDER M JR. (GENERAL), HAKIM ALBERT, HARARI MICHAEL, HAREL ISSER, HARIRI SAAD, HASSAN KRAL, HEBRONI MOSHE, HELMS RICHARD MCGARRAH, HERZOG CHAIM, HIZBALLAH TURKEY, HOD MORDECAI (MOTTI), HOFI YITZHAK (HACKA), HUSSEIN KRAL, INTERNATIONAL POLICE ACADEMY, ISAAC ALATHON, JEWISH INSTITUTE NATIONAL SECURITY AFFAIRS , JOKLIK OTTO, JONATHAN INSTITUTE, KALMANOWITCH SHABTAI, KAMHI (KIMCHE) JACK, KAMHI (KIMCHE) JCHEFI, KANGARLOO ABBAS, KASHANI AHMED (MEHDI), KASSAR MONZER AL-KATZ DAVID MARCUS, KATZ HAROLD (ISRAELI LAWYER), KENNEDY ROBERT FRANCIS, KHASHOGGI ADNAN, KIMCHE JON, KOOLIT DAVID, KOOR (ISRAELI LABOR CONGLOMERATE), KOLEILAT RANA, KRALIS NICHOLAS, KREDIETBANK, LANDSCHAFT HENRY, LATCHINIAN GERARD, LEDEEN BARBARA, LEDEEN MICHAEL A., LEVY MOSHE, LEWIS SAMUEL W., LIOR ISRAEL, LUBRANI URI, MACHANAIMI GIDEON, MANCOPE LUCAS, MANOR AMOS, MARKUS MERON, MAXWELL ROBERT (PUBLISHER), MCFARLANE ROBERT C (BUD), MCMAHON JOHN NORMAN, MEIR GOLDA, MEIR MEIR (COLONEL), MERIDOR YAAKOV, MERON MENACHEM (MENDY), MESSING ANDREW, MOBUTU JOSEPH DESIRE, MOHMOH JOSEPH, MOI DANIEL ARAP, MORALES NAVARRETE RICARDO (MONKEY), MORIEH SHMUEL, MOSHEL AHARON, MOSSAD, MOTLEY LANGHORNE A., MURPHY RICHARD W., NASSER GAMAL ABDEL, NERI PAUL, NETANYAHU BENJAMIN, NETANYAHU JONATHAN, NEVOT NAHIK, NICARAGUAN FREEDOM FUND., NIMERI GAAFAR MOHAMMAD, NIMRODI YAAKOV, NIR AMIRAM, NIR JUDY, NORIEGA MANUEL ANTONIO, NORTH OLIVER L., NOVIK NIMROD, OBANDO Y BRAVO MIGUEL, OMSHEI AHMED, OUFKIR MOHAMMED, OWEN ROBERT W., PAHLAVI MOHAMMED REZA, PAHLAVI REZA (SON OF SHAH), PERES SHIMON, PERLE RICHARD N., POINDEXTER JOHN M., QADDAFI MUAMMAR, RAFIZADEH MANSUR, REAGAN RONALD W., REGAN DONALD T., REICH SEYMOUR D., REUTER ZVI, RIVERA BROOKLYN, RODRIGUEZ FELIX ISMAEL, ROSS DENNIS B., ROWE JAMES NICK (COLONEL), RUSSBACHER GUNTHER KARL, SAADA EMIL, SADAT ANWAR, SAED MUHAMMED, SCHWIMMER ADOLPH, SDECE (FRANSIZ GİZLİ SERVİSİ), SECORD RICHARD V., SHACHAR PINCHAS, SHACKLEY THEODORE GEORGE, SAHYN IBRAHIM, SHAHEEN JOHN MICHAEL SR., SHALOM AVRAHAM, SHAMIR YITZHAK, SHAPIRO SHAPIK, SHARON ARIEL, SHIMON JOSEPH, SHULTZ GEORGE PRATT, SIMHONI URI, SIMMONS ROBERT RUHL, SINGLAUB JOHN K., SKORZENY OTTO, SOUTHERN AIR TRANSPORT, SPRINGER FERDINAND, STAR LINE SHIPPING, STONE RICHARD B, TABATABAI SADEGH, TADIRAN LTD., TAMARI DOV, TAMIR AVRAHAM, TAYEB OMAR EL-TOUFANIAN HASSAN, TEICHER HOWARD J., TROMMEL CHARLES O., TZIPORI MORDEKHAI, URDAN INDUSTRIES LTD., VALEYOTIS NICHOLAS, VARDI REHAVIAH, WEINBERGER CASPAR W., WEIR BENJAMIN, WEIZMAN EZER, WESTERN GOALS FOUNDATION, WITTLIEB DETLEV, WOLPE HOWARD E., WORLD ANTI-COMMUNIST LEAGUE, YAZEKKEL GORRIH (ÜZEYİR GARİH), YAZICCI HAYATI, ZAMIR ZVI, ZAPHSU CUNEYT.

DERİN KOMPLO

DÜZENLİ DÜZENSİZLİK, TELAŞ İÇİNDEKİ YAHUDİLER VE TÜRKİYE (6)

KUTSAL DEĞERLERİN YERİNİ İHTİRASLAR ALDIĞINDA…

Kutsal değerlerin moda tabiri ile “out” yani dışlandığı, şahsi ihtirasların “in” olduğu yani yükseldiği bir devrin en batak ve derin yerinden geçiyoruz. En gözde ve değerli kurumlarımız saldırı altında. Ancak, bu güzide kurumlarımıza yapılan saldırılara karşı kurum bünyesindekilerin tavırları ve tepkileri de oldukça dikkat çekici. Kısaca olmaması gereken ne varsa oluyor, olması gerekenler ise olmuyor. Stratejiyi en iyi bilmesi gereken kurumun, “iktidar sahipleri”nin muhtemel saldırılarına karşı “hazırlıksız” (!) yakalanması ise o kurumun saldırıya uğramasından da vahim.

Masonlar, toplumun her sosyal kesiminden –yoksullar hariç- birader/üye edinebilmektedirler. Kişiler bu localara kendileri, kendilerine referans olanların bilgileri ile birlikte müracaat ettikleri gibi, bazı durumlarda da localara bağlı biraderlerin önerisi ve çağrısı ile de localara dahil olabilmektedirler. Kısaca eğitim, sağlık, adalet yapılarında örgütlenen masonların Türk Silahlı Kuvvetleri’nde örgütlenmemiş olmaları beklenmemelidir. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst kademelerinde yer alan ya da alması muhtemel ordu mensuplarının geneli, Türkiye’deki localara değil, yurtdışındaki İngilizce konuşulan localara kayıt olmakta, bu localara kayıtları esnasında da diğer ülkelerin silahlı kuvvetlerindeki arkadaşları (!) onlara referans olmaktadırlar. Çünkü mason locaları, kendi bünyesinden referansı olmayanları localara kabul etmemektedirler.

NATO YAPISI İLE UYUMLU ÖZEL LOCALAR

Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, daha da genel ifade ile NATO şemsiyesi (!) altındaki ülkelerin silahlı kuvvetleri personelinin genelde üye oldukları localar;

Bu localara bağlı zaviyeler yani alt Localar

  • Kral Leopold 1st, No 3 (Ücretli Belçika Büyük Locası), Mons Belçika
  • Loca Bağlılık, No 1465 (İskoçya Büyük Locası), Brüksel Belçika
  • Loca Wellington, No 1385 (İskoçya Büyük Locası), Antwerp Belçika
  • Loca Concord, No 134 (Büyük Doğu Hollanda)
  • General John J. Pershing Locası, No 166 (Fransız Ulusal Büyük Locası), Maastricht, Hollanda
  • İstikrar-Concorde Locası, No 29/42 (Fransız Ulusal Büyük Locası), Paris, Fransa
  • Phoenix Locası, No 30 (Fransız Ulusal Büyük Locası), Paris, Fransa
  • Dostluk Locası, No 4 (GL Lüksemburg), Lüksemburg
  • Şovalye Ramsay Locası No 4 (Düzenli Belçika Büyük Locası) Brüksel, Belçika

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden de genelde binbaşı rütbesinden itibaren, yarbay, albay ve tuğgeneral rütbelerinde bu localara intisap edilir. Yurtdışındaki İngilizce konuşulan bu localara girişte binbaşılık ve albaylık rütbeleri en çok girişin yapıldığı rütbelerdir ve bu rütbelerdeki personelin çok büyük bir kısmı da kurmaydır. Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin en çok tercih ettiği localar, tercih sırasına göre;

  1. Şovalye Ramsay Locası
  2. Bağlılık Locası ve
  3. Kral Leopold localarıdır.

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri personeli her hangi bir derneğe hatta Türk Hava Kurumu’na bile üye olurken sıralı amirlerinden izin alması gerekirken mason localarına nasıl girebiliyor, nasıl izin alıyor? İşte zurnanın “zırt” deliği de burası. Yanlış hatırlamıyorsam en son ve en sert yazı E.Org. Hüseyin KIVRIKOĞLU zamanında yayınlanmıştı. Hem de prensip emri olarak; “Hiçbir Türk Silahlı Kuvvetleri personeli mason localarına üye olamaz”

Bu şartlar altında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki masonik yapıyı, eğitim, adalet, güvenlik, sağlık vs’den ayıran en önemli özellik yurt içinde hiçbir loca ile ilişkisi olmayan bazı subayların, hatta genelde de generallerin yurt dışında bağlı oldukları bir mason localarının olmasıdır.

NATO ve Avrupa Birliği benzerliği, etkileşimi göz önüne alındığında durumun vahameti daha da belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. NATO, eski haliyle “milli” değerlere sözde destek verirken şimdilerde o yapı da Avrupa Birliği benzeri bir yapıya çekilmiştir. Yani NATO da AB gibi ayrılıkçılığı, bölünmüşlüğü, farklılıkları destekleyen bir liboş yapıya kavuşmuştur. Bu durumda NATO subayları ve generalleri ile aynı localarda biraderlik bağlantısı ile birbirlerine bağlı olmaya yemin etmiş ve mason biraderini kendi karındaşından üstün göreceği sözünü vermiş bir subay ve generalden milli olması beklenebilir mi? Ancak burada belirtilmesi gereken, bazı subay ve generallerin mason localarına girdiklerine sonradan pişman olduklarıdır. Bu durumda bu subay ve generalleri kendi kararları ile kendilerini uykuya yatırmakta ve locaların “ayinlerine” katılmamaktadırlar. Bu durumda da yükselmeleri oldukça zor bir hale gelmektedir.

Son dönemde hemen herkesin bilebildiği genelkurmay başkanlarından Org. KARADAYI ile ORG. KIVRIKOĞLU’nun içerde ya da dışarıda hiçbir mason locasına bağlı olmadıkları hemen herkesçe bilinmektedir. Bu nedenle de bu iki emekli genelkurmay başkanı hedeftedirler. Ayrıca, KARADAYI’nın ve KIVRIKOĞLU’nun sebatayistlerle, dönmelerle ve kripto Yahudilerle hiçbir kan ve ilişki bağları da yoktur. Unutulmalıdır ki Org. KIVRIKOĞLU’nun görev süresi bir yıl uzatılmaya kalkıldığında MHP lideri bahçeli ile zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER bu tasarrufa şiddetle karşı çıkmışlardır. Neden? İşte bu yazı dizisinin yazılmasının amacı da budur, gözlerden kaçan ve küçük gibi görünen ama Türkiye’nin Bekası’na çok büyük etkiler yapan gelişmeleri ve sorumluları bir kez daha kamuoyunun gözüne sokarcasına göstermektir.

Burada belirtmek isterim ki “Derin Komplo” yazı dizisini Yalçın KÜÇÜK’vari bir yazı dizisi olarak asla değerlendirmeyin. Bu yazı dizisi, hem anlayış açısından, hem kaynakları açısından hem de hedefleri açısından Yalçın KÜÇÜK yazıları ile asla bir araya getirilemeyecek türdeki bir çalışmadır.

Şimdi tam bu aşamada bir kez daha sormak gerekir;

“Davos Kahramanı (!) ilan edilen “ONE MINUTE”, İsrail’in belini kırmak anlamında, Türkiye’deki Mason Locaları’nı kapatabilir mi, kapatabilecek mi? “ONE MINUTE”ün bir gerçek mi yoksa bir kurgu mu olduğu bu eylemin sonucu ortaya çıkabilecek mi? Peki sizce “ONE MINUTE” çıkışı gerçek miydi, gerçek bir isyan mıydı?

DERİN KOMPLO

DÜZENLİ DÜZENSİZLİK, TELAŞ İÇİNDEKİ YAHUDİLER VE TÜRKİYE (7)

KİMLER GELMİŞ, KİMLER GEÇMİŞ…

Knesset’in, yani İsrail Parlamentosu’nun girişinde bir cümle yer alır:

“Hiç bir şey hayal değildir, yeter ki sen iste !”

Yine Knesset’in girişinde “vaat edilmiş topraklar”ın, bugünkü anlamı ile “İsrail’in Milli Hedefi” yer alır.

Knesset’in arazisi Kudüs Ortodoks Patrikliği’ne aittir. Hani şu Baş Papaz Barthelomeos’un Ekümeniklik yetkisini (!) kullanarak Fener Rum Patrikhanesi’nde yargılayıp görevden aldığı Kudüs Patriği’nin temsil ettiği patrikhanenin.

Tansu ÇİLLER, Başbakan olarak İsrail’i ziyaretinde “Vaat edilmiş topraklarda bulunmaktan mutluyum” diyebilmiş, milliyetçi (!) olduğunu iddia eden siyasetçimiz olarak tarihteki seçkin (!) yerini almıştır.

Yüce KATIRCIOĞLU Aralık 2003-Gökkubbe Dergisi’nde “Türkiye’deki mason localarında, kadim İbranice’den gelen ŞİBBOLET, BOAZ ve JAKİN kelimelerinin “PAROLA” olarak kullanıldığı; Musevi Hahamların uyguladığı “İSAD” ve “İYKAAF” törenlerinin, Türkiye’deki mason localarında uygulandığını; Dahası, Tevrat’tan alınan “TEŞRİN” bayramının, Türkiye’deki mason localarında, Müslüman masonlara “AYİN” biçiminde kutlanıldığını da dile getirmiştir.

Bu aşamada yapılabilecek en önemli tespit, Yüce KATIRCIOĞLU’nun konu ile ilgili olarak yazılar yazdığı gazete, ve dergilerde yazılarına kısa sürede son verilmiş olmasıdır.

Yine Yüce KATIRCIOĞLU’nun dilekçelerinde, yazılarında değindiği olaylar, kişiler ve kurumlar dikkate alındığında ortaya çarpıcı bir sonuç çıkmaktadır. Yahudi Lobileri ülkemizde “TEZ”i ve “ANTİTEZ”i birlikte kontrol etmektedirler. “Kontrollu gerilim stratejisi” gereği Yahudi Lobileri uzun yıllar öncesinden ülkemizde “kripto” hale getirdiği Yahudileri solun içine de, aşırı solun içine de, sağın içine de, aşırı sağın içine de, dincilerin içine de, dindarların içine de, kısaca aklınıza gelen her siyasi yapının, etkin olmaya başlayan her sivil toplum örgütünün, her sivil menfaat yapısının, sivil ve askeri bürokrasinin içine de yerleştirmişlerdir. Bu gerçekten hareketle, gözünüzün önünde yaşanmış, yaşanan, yaşanacak en sert tartışmalar, en ciddi çatışmaların içinde Yahudi Lobilerinin elinin ve yönlendirmesinin olmadığını düşünmek en hafif değerlendirme ile bu dünyada yaşamamak anlamındadır. Bu iddia insanlarımızı “paranoyak” hale getirmeyi değil, gerçekleri daha net görebilmenin yollarını ortaya koymak adına ortaya atılmıştır. Konu ile yakından ilgilenen görebilen gözler, düşünebilen beyinler ve duyabilen kulaklar zaten olan bitenin farkındadırlar. Ancak, Türk Milleti’nin çok büyük bir bölümü zaman zaman Yahudi Lobisi’nin en büyük kuklasını ve/veya ajanını, Yahudi Aleyhtarı bir “kahraman” olarak görebilmekte, ardına düşebilmekte ve elleri patlarcasına alkışlamakta, sandık başına gittiğinde de o sahte ve maskeli kahramanı (!) oyları ile Türk Milleti’nin, İslamiyet’in başına püsküllü bela olarak getirmektedir.

GERÇEKLER VE SAHTELER

Çok ünlü (!) bir yazarımız, bir paçavradaki 22 Haziran 1999 tarihli köşe yazısını şu cümlelerle bitirmiş:

“Türkiye’de gündemi belirleyen kişilerin onaylamadığı hiçbir konunun yankı bulması mümkün değil…”

Yüce KATIRCIOĞLU’nun iddia ve açıklamaların medyada yer almaması üzerine kaleme aldığı yazısının finalini bu cümlelerle bağlayan bu yazar günümüzde, “Türkiye’de gündemi belirleyen kişilerin onayladığı” konuları her gün köşelerine taşımak için adeta can siperane bir çalışma ve çaba sergilemektedir.

Aslında Türkiye’nin en büyük sorunu da budur.

“Kula kulluk etme” alışkanlığının vardığı ölçek dikkate alındığında Türkiye’de “Allah’a şirk koşmayan” insanların bütün nüfusa oranının yüzde ondan fala olması bile beklenmemelidir.

Ülkemizde “İsrail’e tapanların” büyük bir bölümünü, “İsrail’den, Yahudiler’den, Museviler’den” en çok nefret eder görünenlerin oluşturduğu hususu belki de en can alıcı tespitlerden biri durumundadır.

Gerçek ile sahteyi ayırmak aslında hiç de zor değildir. Kim ki, sadece kükrüyor, bağırıyor, çağırıyor ama yapması gerekeni yapmıyorsa o sahte; kim ki cürmünce söylüyor ve üzerine düşeni yapmaya çalışmaktan çekinmiyorsa o gerçektir.

“ONE MINUTE” MÜ? YOKSA “SENİNLE BİR DAKİKA MI?”

Bir yıldan fazla bir süre önce Davos’ta yaşanan ve özellikle bilgisiz, bilinçsizleri fazlasıyla etkileyen “ONE MINUTE” çıkışının müellifinden, o çıkıştan sonra beklenmesi gereken en gerçekçi icraat Türkiye’deki mason localarının kapatılması ve üst düzey yöneticileri hakkında en az “Ergenekon” süreci kadar işlemlerin yapılmasıydı. Ancak, bir yıldan fazla bir süredir hiçbir şey yapılmadığı gibi “Masonik” pullar bastırılarak, mason localarına zamana bağlı bir “ulufe” ya da bekli de gecikmiş bir “cülus” bahşişi verilmiştir.

“ONE MINUTE” macerası (!) gerisinin gelmemesi, getirilmemesi ya da getirilememesi sonucu siyasi tarihimizde “Bir mumdur, iki mumdur, üç mumdur, bana bir bade doldur” türküsünden bile daha içeriksiz ve ruhsuz bir pelesenkten öteye geçememiştir.

Günümüzde, İsrail’in ya da ABD’nin Ortadoğu coğrafyasında yapamadıklarını yapacak bir jandarma arayışının vardığı son noktada malum kişi ve malum çıkışı, Ortadoğu’daki cahil, aç, sefil halk kitlelerini ziyadesiyle etkilerken, gören gözler için Ortadoğu’da yaşanan en büyük “komplo” olarak tarihteki seçkin yerini almıştır.

Türk Siyasi yaşamı, işgal günleri de dahil hiç bu kadar “yalama” olmamıştır, bu kadar “yalama” hale getirilmemiştir.

İLK DEĞİLDİR, SON DA OLMAYACAKTIR…

Türk Siyasi tarihinde iktidarın başında olanlar ya da iktidarı ele geçirenler zaman zaman kendilerinden hiç de beklenmeyecek büyük laflar ettikleri gibi yine kendilerinden hiç beklenmeyecek saftirik sözler de söyleyebilmektedirler. Örneğin, yine Yüce KATIRCIOĞLU’nun Alperen Dergisi’nin Ağustos 2005 sayısında dile getirdiği çarpıcı bir hususu sizlerle paylaşmak isterim.

“Apo’nun Türkiye’ye getirilmesinden üç gün sonra, Başbakan ECEVİT, Apo’nun yakalanıp bize teslim edilmesinde, Amerika ile olan ilişkimizin bir “alışveriş” olduğunu açıkladı!

ECEVİT’in bu açıklaması 19 Şubat 1999 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayınlandı.

Ama ECEVİT bu “alışveriş”te, Apo’ya karşılık bizim ne verdiğimizi açıklamadı!”

Şimdi yıllar sonra bu “alışveriş”te ne verildiğini görmek hiç de zor olmasa gerekir. Verilen “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığı, onuru ve varlığı”dır.

Org. KIVRIKOĞLU’nun görev süresinin bir yıl uzatılmasına karşı çıkan kerameti kendinden menkul odakların etkin faaliyetleri sonucu Genelkurmay Başkanlığı’na getirilen Org. ÖZKÖK’ün ilk icraatının İstanbul Garnizonu’nda bulunan “TEK VATAN, TEK DEVLET, TEK BAYRAK, TEK DİL” tabelalarını indirmek olduğunu yine Gökkubbe Dergisi’nin Aralık 2003 sayısında yazan Yüce KATIRCIOĞLU’nun sesinin neden kesilmek istendiğini anlamamak için ne gerekir bilemiyorum.

Yüce KATIRCIOĞLU, kısa bir süre önce kendisine yapılan başvuruyu inceleyerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti Nüfus Kağıtları üzerinden DİN bölümünün kaldırılmasını isteyen AB’nin bu tercihini ya da hedefini Ülkü Ocağı Dergisi’nin Ağustos 2000 sayısındaki yazısında dile getirmiş. Bu yazısında öylesine ciddi ve ileriye yönelik tespitler yapmış ki, kendi boynuna Yahudi Lobileri tarafından maharetli bir çalışma ile takılan “cezai” ve “kazai” ehliyeti yoktur yaftasını parçalayıp bir kenara fırlatıvermiş.

İşte o yazıdan bazı bölümler:

“20 Şubat 1995 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yer alan röportajda Yahudi Nora ŞENİ gayrimüslimlerin yüksek devlet memuriyetlerine, dışişlerine ve askeriyeye alınmayışından şikayet etmekteydi.

Nora ŞENİ’nin o röportajda dile getirdiği çok önemli bir şikayeti daha vardı: “Laik bir ülke olmamıza rağmen nüfus kağıtlarında din ve mezhep belirtilir: İslam, Yahudi, Ermeni” vs.gibi diyordu.”

Aslında Nora ŞEN’i kendilerinin nüfus kağıtları üzerinde deşifre ediliyor olmalarına kızıyordu ve bu nedenle de LAİKLİK perdesi arkasına saklanıyordu. Tahammülsüzlüğün vardığı noktayı görebiliyor ve anlayabiliyor musunuz? Kriptolar için Türkiye’de her türlü fırsat varken, bu kadarına bile tahammül edememek, Yahudi Lobisi’nin Türkiye’deki gücünü de ortaya koymaktadır.

Çoğunuz mutlaka biliyor olmalısınız, ard niyetle Ermeni, Yahudi ya da bir başka ırkı KRİPTO hale getirmenin en kolay ve geçerli yolu Nüfus Müdürlüklerini yakmaktan geçiyordu. Üzülerek ifade etmek gerekir ki Türkiye’de neredeyse yanmamış, yakılmamış bir tek Nüfus Müdürlüğü bile yoktur. Yanan, yakılan nüfus kayıtları daha sonra iki şahitin bilgileri ve şahadeti ile tekrar oluşturulurdu. Bu konu ile ilgili olarak geçmiş yıllarda İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İdaresi’ne Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde “Türkiye’de 1920’den bu yana yanmış, yakılmış Nüfus Müdürlükleri’nin listesi”ni istemiştim. Gelen cevap tiraji-komikti; “Elimizde böyle bir bilgi yoktur”…

BİTTİ

NOT: Bu yazıda belirtilen Dünya üzerindeki Yahudi Nüfusu ile ilgili tabloyu http://hhmemis.blogspot.com adlı adreste bulabilirsiniz.